Eser | Yazarı | Başkahramanları |
İntibah | Namık KEMAL | Ali Bey |
Vatan Yahut Silistre | Namık KEMAL | İslam Bey, Zekiye |
Cezmi | Namık KEMAL | Adil GİRAY |
Araba SeVDASI | R. Mahmut Ekrem | Bihruz Bey |
Sergüzeşt | Samipaşazade SEZAİ | Dilber |
Mai ve Siyah | Halit Ziya Uşaklıgil | Ahmet Cemil |
Aşk-ı Memnu | Halit Ziya Uşaklıgil | Adnan Bey, Bihter, Firdevs Hanım |
Eylül | Mehmet RAUF | Suat Hanım, Süreyya Bey, Necip |
Şık | Hüseyin Rahmi Gürpınar | Şöhret Bey, Madam Potiş |
Mürebbiye | Hüseyin Rahmi Gürpınar | Dehri Efendi, Anjel, Şemi |
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç | Hüseyin Rahmi Gürpınar | İrfan Galip |
Şıpsevdi | Hüseyin Rahmi Gürpınar | Meftun Bey, Kasım Efendi, Edibe |
Kaşağı | Ömer Seyfettin | Ömer, Hasan |
Yaban | Yakup Kadri Karaosmanoğlu | Ahmet Celal, Emine |
Kiralık Konak | Yakup Kadri Karaosmanoğlu | Seniha, Naim Efendi |
Sodom ve Gomore | Yakup Kadri Karaosmanoğlu | Sami Bey, Leyla |
Ateşten Gömlek | Halide Edip Adıvar | Ayşe, Peyami, Binbaşı İhsan |
Sinekli Bakkal | Halide Edip Adıvar | Kız Tevfik, Emine, Rabia |
Vurun Kahpeye | Halide Edip Adıvar | Aliye, Uzun Hüseyin, Tosun Bey |
Tatarcık | Halide Edip Adıvar | Lale (Tatarcık), Recep |
Çalıkuşu | Reşat Nuri Güntekin | Feride |
Yeşil Gece | Reşat Nuri Güntekin | Şahin Bey |
Yaprak Dökümü | Reşat Nuri Güntekin | Ali Rıza Bey, Fikret, Necla, Leyla |
Gönül Hanım | Ahmet Hikmet Müftüoğlu | Gönül Hanım, Üsteğmen Mehmet Tolun, Ali Bahadır Bey |
Huzur | Ahmet Hamdi Tanpınar | Mümtaz, Nuran |
Kuyucaklı Yusuf | Sabahattin Ali | Yusuf, Muazzez, Şahinde |
Yılanların Öcü | Fakir Baykurt | Kara Bayram, Irazca, Haceli |
Bereketli Topraklar Üstünde | Orhan Kemal | İflahsızın Yusuf, Köse Hasan, Pehlivan Ali |
Yorgun Savaşçı | Kemal Tahir | Yüzbaşı Cemil, Neriman |
Esir Şehrin İnsanları | Kemal Tahir | Kamil Bey, Nemide Hanım, Ayşe, Ahmet |
İnce Memed | Yaşar Kemal | Abdi Ağa, Memed |
Fatih – Harbiye | Peyami Safa | Neriman, Şinasi, Macit |
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu | Peyami Safa | Hasta Çocuk, Nüzhet |
İbrahim Efendi Konağı | Samiha Ayverdi | İbrahim Efendi, Salih Bey, Yusuf Bey, Şevkiye Hanım, Zaim Bey |
Tutunamayanlar | Oğuz Atay | Turgut Özben |
Anayurt Oteli | Yusuf Atılgan | Zebercet |
Sessiz Ev | Orhan Pamuk | Metin, Faruk Bey, Nilgün |
Fahim Bey ve Biz | Abdulhak Şinasi Hisar | Fahim Bey |
Ayaşlı ve Kiracıları | Memduh Şevket Esendal | Ayaşlı İbrahim Efendi |
Aganta Burina Burinata | Halikarnas Balıkçısı | Mahmut, Süleyman Kaptan, Zeynel Ağa, Ayşe |
Küçük Ağa | Tarık Buğra | İstanbullu Hoca, Salih |
Bir Düğün Gecesi | Adalet Ağaoğlu | Fıtnat Hanım, Tezel, Ayşe |
Keşanlı Ali Destanı | Haldun Taner | Keşanlı Ali, Zilha |
Yine Bir Gülnihal | Turan Oflazoğlu | İsmail Dede Efendi |
Sarı Naciye | Recep Bilginer | Sarı Naciye, Elci |
Sefiller | Victor Hugo | Jan Valjean, Javert |
Notre Dame’in Kamburu | Victor Hugo | Quasimodo, Esmeralda |
Üç Silahşörler | Alexandre Dumas | Arhos, Parthos, D’Artagnon |
Monte Kristo Kontu | Alexandre Dumas | Edmond, Mercedes, Fernand |
Goriod Baba | Balzac | Goriot, Delphine, Anastasie |
Kırmızı ve Siyah | Stendhal | Jülien Sorel, Madame de Renal, Mathilde |
Madam Bovary | Gustave Flaubert | Emma (Madam Bovary), Charles Bovary, Rodolphe |
Germinal | Emile Zola | Lantier |
Meyhane | Emile Zola | Gervaise Macquart |
Venedik Taciri | Shakespeare | Shylock, Antonio |
Robenson Crusoe | Daniel Defoe | Robenson Crusoe , Cuma |
Oliver Twist | Charles Dickens | Oliver Twist, Dodger, Fagin, Mr. Brownlow |
Genç Werter’in Acıları | Goethe | Werter, Latte |
Faust | Goethe | Faust, Mefisto, Margaret |
Don Kişot | Cervantes | Don Kişot, Sancha Panza |
Fareler ve İnsanlar | John Steinbeck | Lennie, George |
Vahşetin Çağrısı | Jack London | Buck |
Beyaz Diş | Jack London | Kurt kırması |
Yüzbaşının Kızı | A. Puşkin | Pugaçov |
Ölü Canlar | Gogol | Çiçikov |
Babalar ve Oğullar | Turgenyev | Bazarov |
Ana | Gorki | Pelagiya Nilovna |
Suç ve Ceza | Dostoyevski | Raskolnikov |
Karamozov Kardeşler | Dostoyevski | Fedor Pavloviç Karamozov, Dimitri Karamozov |
Anna Karanina | Tolstoy | Anna Karanina, Vronski |
Savaş ve Barış | Tolstoy | Bozukov |
24 Nisan 2012 Salı
Romanlar ve Başkahramanları
Milli Edebiyat Dönemi ve Özellikleri
1911 yılında Selanik’te çıkan “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adlı makalesinin yayımlanmasıyla başlar. Milli Edebiyat hareketi öncelikle bir dil hareketidir. Sade Türkçe’nin bir dava olarak ele alınması ilk kez bu dergide ortaya konulmuştur. “Milli Edebiyat” terimi de ilk defa bu dergide kullanılmıştır.
Bu dönem sanatçılarının şiir anlayışıyla, Fecr-i Ati topluluğunun şiir anlayışı birbirinden pek farklı değildir. “Şiir vicdani bir keyfiyettir” düşüncesinde olan şairleri bireysel konuları işlerler. Daha sonra 1917 yılında yaptıkları bir toplantıda, hece ölçüsünü kullanma, günlük konuşma diliyle yazma noktasında birleşen şairlerin, içerik konusunda her birinin ayrı bir yaklaşımda olduğu gözlenir. Bu dönem sanatçıları Divan edebiyatını, Doğu edebiyatının, sonrasını ise Batı edebiyatının taklitçisi olmakla suçlarlar.
Şiirde daha çok bireysel konulara yönelen bu dönem sanatçıları, roman ve öyküde sosyal meselelere eğilmişler; milliyetçilik düşüncesi, Kurtuluş savaşı gibi konuları ele almışlardır. Konuların İstanbul dışına çıkarılması da bu dönemin belirgin özelliklerindendir. Ayrıca “aşk” bu dönem roman ve hikayesinin en önemli temasi olarak dikkat çeker. Bu eserlerde dil günlük konuşma dilidir.
Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır.
Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur. Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir.
Cumhuriyet’in kuruluşunu hazirlayan milliyetçilik ideolojisi içinde dogan Milli Edebiyat akimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp’in bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp’in Türkiye ve Türkler için şekillendirdiği düşünceler başta AtaTürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti. Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar.
1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde başladı bu çalışmalar. Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar’dır.
Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:
Milli Edebiyat Dönemi Genel Özellikleri
1) Dilde yalınlık (en mühim prensip),
2) Türkçe karşılığı olan Arapca ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
3) Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
4) Hece ölçüsü
5) Konu seçiminde yerlilik
6) Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme
7) Millî kaynaklara yönelme
İslâmcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan bireysel eğilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artık söz konusu olan Millî Edebiyat akımı kavramı değil, Millî Edebiyat dönemidir. Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır.
Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir. Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına katılan şairlerdir. Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır.
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNİN DİL ANLAYIŞI
1) Yabancı dilbilgisi kuralları, Arapca, Farsça ad ve sıfat tamlamaları bırakılmalıdır.
2) Yabancı sözcükler, kendi dillerinde dilbilgisi bakımından hangi türden olursa olsun, Türkçede ne olarak kullanılıyorsa, dilbilgisi yönünden o türden sayılmalıdır.
3) Arapca ve Farsça’dan gelen sözcüklerden, konuşma diline kadar girip yaygınlaşmış olanlar Türkçeleşmiş sayılmalı ve kullanılmalıdır.
4) İstanbul hanımlarının günlük konuşma dili esas alınmalıdır.
5) Terimler bilimle ilgili oldukları için aynen kullanılmalıdır.
6) Türkiye Türkçesine diğer Türk lehçelerinden sözcük alınmamalıdır.
9 Nisan 2012 Pazartesi
MUTLULUĞUN IŞIĞI; TEBESSÜM
Mutluluğun ışığı diyorum ben ona, sizce de öyle değil midir
tebessüm? İnsanların birbirlerine yapmış olduğu en güzel şeydir tebessüm etmek,
sevginin anahtarıdır, mutluluğun yansımasıdır. İnsanlar iyi duygularını basit
bir tebessümle anlatabilirler, kalplerinin güzelliğini yansıtabilirler. Basit,
sadece dudağımızı yavaşça genişletmek, ama kalpten, içten düşünerek, gerçekten
düşünerek… Yaşam bile değişir küçücük bir gülümsemenizle.. Hani derler ya; “Of!
Ne zor bu hayat!” diye, aslında öyle değildir. Siz zorlaştırıyorsunuzdur
hayatı. O somurtkan halinizle, zorlaştırırsınızdır o güzel hayatı,
mutsuzlaştırmışsınızdır kendinizi. Farz ediniz ki, hayat bir aynadır. Güler bir
yüzle bakarsınız o da güler, kaşlarınızı çatarsanız o da surat asar. Size
bağlıdır her şey…
İnsanlar arası en iyi, aynı zamanda en kolay iletişim yoludur
tebessüm. Bir annenin bir çocuğa gülümsemesi, bir arkadaşın bir arkadaşa
gülümsemesi hatta bir yabancının bir yabancıya gülümsemesi, o kişi hakkında iyi
şeyler uyandırır. Ha, sahtekârları da unutmamak lazım. Bilirsiniz, sahtekârlar
hiç kimse tarafından sevilmez. Yüzünde o sinsi ifadesi ile sahte bir tebessüm
sunar karşısındaki insana. Fazla yer alamazlar kalbinizde, yer alamazlar
hayatınızda. Ama yine de, en iyi iletişim yoludur tebessüm. Söyleyecek söz
yoksa ufak bir tebessüm anlatır her şeyi o kişiye…
Mutluluğun ışığı demiştim. Gerçekten de öyleymiş değil mi
tebessüm? Işıktır, küçücük bir parıltıdır yüzünüzde. Yüzü güzelleştiren,
sevgiyi arttırandır tebessüm… Hayata hep tebessümle bakın tebessümle, anlatın
her şeyi…Ve uçurumun kenarında bile olsan, hayata hep gülümse ve kaybetme
umudunu..
Buradan
size tebessüm ediyorum; Kalpten ve içten…
Şadiye SARAÇ
11-YD
BİR AVUÇ SEVGİ
Denizde ağ saran büyük
tekneler, martılar, oltayla balık tutmaya çalışan insanlar, simit yeme yarışına
giren güvercinler, elinde pamuk şekeri ile sahili turlayan minik kız çocuğu…Ve
yan bankta oturan, yüzünden hüzün kırıntıları dökülen orta yaşlarda bir adam..
Ve ben tüm bunları donuk bir surat ifadesiyle izleyerek simidimden bir parça
daha alıyorum. Ne ilginç değil mi? Şu tek dünyada, herkesin kendi yarattığı
farklı bir dünyası var. Biri mutluluktan uçuyorken birinin kalbi kan ağlıyor,
bir geçim derdiyle denize çapa atarken diğeri buradan tüm bunlara burun kıvırıp
havalı bir şekilde geçiyor. Tek bir gerçek üzerine kurulan yüzlerce sahte
dünya…
Tüm bunları bırakıp
kendi acıma yöneliyorum. Şu bankta saatlerce oturup ağladım, biliyor musunuz? Düşündüm…
Ağladım… Bir anda gelen simitçinin “ Abla simit, taze taze, sıcak simit, ister
misin?” sesiyle kendime geldim. İkinci simidimi aldım. Şimdi ise son
parçalarını yiyorum. Bu sırada aklımdan o kadar çok şey geçiyor ki. Mesela,
soruyorum…
Sizce nedir sevgi?
Neden en çok sevdiklerimiz önce gider? Ya kara toprak alır, ya elin oğlu, elin
kızı… Anlamam ki arkadaş! Sevgi insana ağır mı gelir?! “Beni seversen ya kara
topağın, ya başkasının.” Bu mudur yani!
Sevdiğim her şeyi
kaybettim. Belki de, sevdiğim her şeyi, herkesi kaybettim. Şu sıralar sevgimi gizlemekteyim. Yüreğimde çırpınan
duygular var ama sadece yüreğimde. Dilime vurmuyor bu duygular. Sokak ortasında
durup birine “Seni Seviyorum!” desem adam oracıkta kalpten ölecek ya da gidip
yan kaldırımdan geçen bir kadının boğazına atlayacak. Hani şom ağzını açmak
diye bir şey vardır. İşte bende şu şom yüreğimi bir açıyorum ve yürek viran
yeri…
Anladım, sevgi bir
tarafın gerçek mutluluktan uçarken, diğer tarafın sevildiğini bilip havalara
girmesiyle uçmasıdır. Neden iki tarafın da sebebi esas sevgi olmaz,
bilemiyorum.
Şu güzel dünyada bir
sırta yaslanıp yaşlanmak varken aynı sırttan vurulmakta var. İyi varken kötü de
var. Siyah varken beyaz da var. Her şey tersi ile var. O halde ben hiçbir zaman
ruh ikizimi bulamayacağım. Her şey, herkes tersi ile… İyi bir insanı tamamlayan
kötü bir karakter. Öyle değil mi? Hak eden hak ettiği sevgiyi asla bulamayacak.
Bir düşünün. Aynı hislerdeysek üzgünüm, yapacak bir şey yok, hapı yutmuşuz biz…
Tuğba TURNATOR
ÖCÜ ÖCÜ'DEN KORKAR MI?
“Kız evde tek başına bu
satırları yazmaktaydı. Evde kimse olmadığı için bu sessizlik onu çok rahatsız
etmişti. Sessizliğin sesi onu ürkütüyordu. Ve yan odadan ayak sesi geldi. Oraya
doğru gitmemeliydi, bunu biliyordu fakat merakına hakim olamıyordu. Ayağa
kalktı, oturduğu sandalyeden gelen ses biraz daha ürkmesine neden oldu ama kalp
atışları bu sandalye sesini bastırmıştı. Kendi odasına yumuşak adımlarla çıktı.
Koridorda ilerledi. Diğer odaların kapısının kapalı olmaması gerekiyordu, niye
kapalıydı ki! Kapıyı açtı, menteşeler yağlanmadığı için bir gıcırtı bütün evi
kapladı. Oda karanlıktı.”
Sonra…
Ekran da karardı.
Elektrikler kesildi diye söylendi kardeşim. Bende ona bunu söylediği için
teşekkürlerimi sundum. Zaten korku filmlerinden pek hoşlanmam ben.
Böyle insan gece
uyuyamaz, her tıkırtıda bir öcü arar ve durmadan arkasında bir şey varmış gibi
arkasını kontrol eder…(Ben bu arada bolca
arkama baktım, sonra da kardeşimin yanındaki güvenli yerimi aldım.)
Tabi bazı insanlara da
korku filmi çerez gibi gelir. O insanlar cani, psikopat ve size sürekli “Yusuf
Yusuf” esprisi yapan insanlardır.Bu insanları görünce, onlardan olabildiğince
uzak durun hatta yönünüzü değiştirin.
Hem insan neden kendini
korkutmak istesin ki! Adrenalin hormonu salgılamanın başka yolları da
var.Müdürün yanından saçı açık geçmek gibi.. Neyse, ben alışamadım bu korku
filmlerine de, sevenlerine de.. Öcüyle korkuttukları içindir belki de… Çünkü
ben,o öcüyü 2,5 ay yatağımda beklemiş insanım.Ve ilk Öcüm, dişlerimi çalmak
isteyen yeşil bir adamdı.Onu unutmayacağım, herhalde o da beni unutmayacak
çünkü dişlerimi çok beğendiğini söylemişti.
Aha! Elektrikler geldi.
Mum ışığında böyle şeyler saçmaladığıma şaşırdım doğrusu .Evet.. Bakalım kız
kapıyı açınca kimle karşılaşacak? Fredy Kruger onu yiyecek mi?
Hepsi böyle bir filmi bende okuyup beğenen senaryo
yazarlarına kalmış…
11-B
YILBAŞI ÜZERİNE
Yılbaşı neden kutlanır? Yepyeni bir yıla başlıyoruz
diye mi yoksa kötü geçen bir yılı geride bırakıyoruz diye mi? Bence hiçbirisi.
Yılbaşı, bazı sektörlerin para kazanmak için yaptıkları büyük bir tuzak. Yeni
bir yıl başlıyor diye insanlar neden kutlama yapar ki? Aslında birazcık
düşünmeyi deneseler, bir yıl daha yaşlandıklarını ve ölüme bir adım daha
yaklaştıklarını hemen anlayacaklar. İnsan ölüme yaklaştığını fark edince de
kutlama yapmaz herhalde. Ama insanlarımız düşünmek yerine, başkalarının
geleneklerini uygulamayı tercih ediyorlar.
Bir de çam meselesi var tabi.. Yapraklarını hiç
dökmeyen Çam ağacı, gençliği sembolize eder. Sanırım, insanlar Çam ağacını
süsleyerek yaşlandıklarını kabul etmediklerini ifade etmeye çalışıyorlar.
Yılbaşında Çam ağacını süslemenin asıl nedeni ise, çok eski yıllarda Almanların
“Cennet Ağacı” dedikleri ve üzerini elma
gibi yiyeceklerle süsledikleri bir
ağaçtı. Yıllar sonra putperestler bu ağacı elma dışında farklı yiyeceklerle de
süslemeye başlamışlar ve ona tapmışlardır. Günümüzde böyle bir inanış
olmamasına rağmen, insanlarımız bu geleneği sürdürmeyi devam etmişleridir.
Noel Baba’yı da unutmamak lazım. Tamamen Hristiyan
geleneği. İnsanlarımız her zaman ki gibi bu geleneği uygulamakta geri kalmamışlardır.
Noel Baba biraz tombul ve yardımsever biri olarak bilinir. Çocuklara
hediyelerini verir ve çocukları yılbaşı gecesinde sevindirir. Uzun lafın
kısası, Keşan müftümüzün de dediği gibi : “
Noel Baba doğru dürüst bir insan olsaydı bacadan değil kapıdan girerdi.”
Rana KURTGÖZLÜ
11-B
BİR DİZİ SAÇMALIĞI
Aptal kutunun içinde
yayınlanan saçma sapan şeyler, günden güne toplumumuzu içine çekiyor
sanırım.Toplumumuza sadece boş zaman geçirmeyi öğretiyor o aptal kutular.O
saçma dizilerden bir örnek vereceğim size: ‘’ Adını Feriha Koydum ‘’ .Eminim
duymuşsunuzdur bu ünlü diziyi,bu saçma diziyi.Neymiş.Adını Feriha
koymuşmuş,Feriha Emir’e yalan söylemişmiş,Feriha Emir’i deli gibi
seviyormuşmuş.Saçma sapan şeyler…Artık insanlar okumuş oldukları kitaplar
yerine,ya Feriha hakkında konuşurlar ya da diğer bir diziden.Bir de sanki
dizinin sonunu bilmiyorlarmış gibi, ‘’ Acaba gelecek hafta ne olacak ? ‘’ diye
konuşurlar etrafta.Üzüldüğüm diğer bir konu ise gençlerin bu diziye olan
ilgileridir.Kızlar üşenmeselerdi isimlerini Feriha olarak
değiştirirlerdi.Hayatlarına yansıtmışlar Adını Feriha Koydum adlı diziyi.Geçen
bir sosyal paylaşım sitesinde,dizideki bir oyuncuya dizikolik bir manyak; ‘’
Sen Feriha’ya neden bu kadar kötü davranıyorsun ? ‘’ diye söyledi.Yani düşünün,insanlar
–bazı insanlar- Feriha’nın yaşamının gerçek olduğunu sanıyorlar.
Tüm dizilerin sonu
bellidir ; ‘’ Asıl kız , asıl oğlanla evlenir.Birbirleriyle mutlu bir ömür
sürerler.’’ VE MUTLU SON!Bence herkes bilir dizilerin sonunu.Ama işte; bir
kitap açmayı tercih etmeyen bir toplumda yaşıyoruz.Bakalım sonumuz ne olacak ?
Feriha ve Emir mutlu sona ulaşacaklar mı(!)?
Merakla bekliyoruz
toplumumuzun ne kadar daha mahvolabileceğini.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)